Bilimin Işığı ve Bilim Şarlatanları

Fay hatları üzerinde dans eden coğrafyamızda her gün depremlerle akıl sağlımız da yerinden oynarken, halkla alay eden bürokrat ve siyasilere katılan akademisyenler de var ne yazık ki.

Aykut Barka’yı hatırlayan kimse var mı aranızda? 17 Ağustos depreminden sonra tanımıştık onu. Çalışkanlığıyla bilinen, sürekli koşturan bir hocaydı. Üniversite koridorlarında derse koşarken bir gün düşüverdi. Beyin kanaması teşhisi kondu ve birkaç gün sonra yaşamını yitirdi.

Sismoloji disiplinine ciddi katkılar sağlayan Barka bu dünyadan erken ayrılırken, Celal Şengör ve Şener Üşümezsoy magazinci olup çıktılar. Şener, Hülya Avşar’ın programında deprem magazini yapan bir proftu. Bilim literatürünü suistimal eden Üşümezsoy gibilerinin bu dünyaya bir faydaları olmadığı gibi üstelik zararları oldu. Kanal İstanbul projesinin depremi tetiklemeyeceği ve bir zarar vermeyeceğini söyledi herkesin aksine.

17 Ağustos depreminde “Bu ne muhteşem kırılma, bu ne harika deprem” diyen Şengör için betonların altında kalan on binlerce insanın kokan cesetleri mühim değildi. Sosyal bilimci olsa, çağımız için “Bu ne güzel yozlaşma, bu ne muhteşem çürüme” diyebilirdi. Cumhuriyet gazetesinin Bilim ve Teknik ekinde (99 Eylül) Einstein için “Einstein çok iyi bir adamdı ama biraz saftı, Marksistler onu kandırıp Sosyalizm hakkında övücü yazılar yazdırdılar” diye yazabilen bir gafildi. Bu satırların çok ciddi geçinen bir gazetenin popüler bilim ekinde yayınlanıyor olmasına kimse rezalet dememişti.

Ardından Yeşilyurt köyü olayıyla ilgili ekranlarda saçmaladığı lafları herkes hatırlar.

Freud’un psikanalitik kuramının ne denli isabetli olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Celal Şengör iyi bir denek olarak bilime katkı sağladı istemeden de olsa. Freud’un anal dönem diye adlandırdığı 2-4 yaş arasındaki döneme takılı kalanların, sert tuvalet eğitimi aldıkları ve otoriteye taptıkları biliniyor. Ayrıca bunların dışkılarını fetişleştirdikleri, beyinleriyle değil de başka taraflarıyla düşündükleri, ömür boyu bu çatışma arasında kalan kişiliğin sosyopat eğilimler gösterdiği biliniyor.

Yakın tarihimizden bir başka olay anlatayım, Filiz Ali’nin bir kitabında okumuştum; sağcıların sanatla olan ilişkilerini ifşa ediyordu. 78 yılında Milliyetçi Cephe iktidarında polis yardımıyla Gazi Eğitim Enstitünü ele geçiren Bozkurtlar en çok müzik öğretmenliği bölümünden rahatsız olmaktalar, öğrencilere ve hocalara gelip gidip çatıyorlar. Müzik bölümü başkanı bir sabah okula geldiğinde müstahdem ağlayarak onu karşılıyor “Hocam gelin görün neler yapmışlar” diyor. Piyano kapaklarını açıp gösteriyor, hepsinin içine tuvaletlerini yapmışlar. Bölüm başkanı telefona sarılıp enstitü müdürünü arıyor ve müdür de “Hanımefendi siz de hep Bach’ı, Beethoven’i, Brahms’ı öğreteceğinize biraz da Itri’yi ve Dede efendiyi öğretseydiniz” deyip telefonu kapatıyor.

Herkesin adlarını bildiği best-sellercilerden Doğan Cüceloglu ve Üstün Dökmen de psikoloji literatüründe adları anılmayan, ciddiye alınmayan tiplerdir. Herkes bunları psikolog zannetse de psikoloji dünyasının bunlarla alakası yoktur. Şarlatan ve kalpazanlıklarıyla bu disipline uzak okuyucuyu istismar ederek ceplerini doldurdular. Bunların tefeciden bir farkları yok halbuki. Sismolojide diğerleri neyse psikolojide bu ikisi aynı seviyenin tilkileridir.

Tv ekranında her gördüğü maymunu adam zanneden bir halk, hakikatin savunucularını yalnız bırakır, sonra sızlanıp dururlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir